Tekirdağ’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 102’nci yıl dönümünü kutlarken, bir taraftan da topraklarımızı talan edenlere karşı mücadele ise hala devam ediyor.
Geçtiğimiz hafta sonu, Trakya Platformu, Trakya’da kurulması planlanan Nükleer Santral ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Trakya Bölge Çevre Düzeni Planlaması çalışmalarını görüşmek üzere Lüleburgaz’da bir toplantı düzenledi.
Sonuç bildirgesini yayınlayan platformun açıklamasında yer alan; “Trakya’ya yıkım getiren yatırımlar, sağlık, hava, su, orman, deniz ve tarım açısından büyük tehlikeler yaratmaktadır. Bu tehlikeyi bertaraf etmek vatan, insanlık savunmasıdır” sözleri, 102 yıl önce toprakları işgalden kurtaran ruh ve bilinçle, bugünkü tehditleri de bertaraf ederek, aynı kararlılıkla vatanın savunulmasına ilişkin bir çağrı olarak tanımlanabilir…
Asya ve Avrupa’nın en büyük subasar longoz ormanlarına ev sahipliği yaparak, içme suyu kaynağı ve ekolojik değerleriyle ülkemizin nefes borusu olan Istrancaların, endemik türler ve ana kuş göç yolları üzerinde bulunduğu, tarım alanlarının, ormanların, denizin ve su kaynaklarının olduğu eşsiz bir bölgenin, yıkıcı projelerle büyük risk altında olduğunu belirten Trakya Platformu,
bir bütün olarak Trakya’nın akıl dışı ölümcül projelere kurban edilmesine karşı savaşılması gerektiğine dikkat çekiyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın, Trakya’da nükleer santral yapımı için Çin ile anlaşma sürecinde olduklarını açıklaması, bölge için ciddi bir tehdit işareti olarak değerlendirilirken, Çernobil ve Fukuşima felaketlerinin etkilerinin sürdüğü, ülkemizde enerji fazlası olmasına rağmen bu projeye devam edilmesinin, doğa ve toplum açısından büyük riskler taşıdığı, felaket çanlarının Trakya için çaldığı kaydediliyor.
Beklenen büyük İstanbul depremi kapıdayken ve tarihte İstanbul depremleri yüzünden büyük yıkımlar yaşamış Trakya’ya kurulmaya çalışılan nükleer santralin oluşturacağı risklerin akılda tutulması gerektiği dikkat çekilen detaylar arasında…
Trakya Kalkınma Ajansı ev sahipliğinde yapılan Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı çalışmasında, bölge halkının, üniversitelerin, meslek odalarının ve STK’ların görüşlerine yer verilmemesi, planlamanın daha çok atanmışların katılımıyla şekillenmesi de önemli konular arasında.
İlgili Bakanlığın bu süreçte yargı kararlarını dikkate alması, Trakya ve Marmara Belediyeler Birliği’nin de planlamada aktif rol alması gerektiği, nükleer santral ve bölgesel planlama çalışmalarına yönelik, kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiği aktarılıyor.
Siyasi iktidarın, Bakanlık ve Kalkınma Ajansı ile ortaklaşa, yargı kararlarını göz ardı ederek ve halkın temsilcilerini planlama toplantılarına dahil etmeden yürüttüğü Trakya Bölge Planlamasına itiraz eden Trakya Platformu, başta Ergene Nehri’nin bölge sanayisinin adeta kanalizasyonuna dönmesi; kadmiyum, kurşun gibi en zehirli kimyasal toksik maddelerle su, gıda, hayvan ve insan sağlığının tehdit edilmesi gibi sorunların yargı kararlarına rağmen çözümsüz bırakılmasına, şeffaf ve adil yönetim ilkelerine uyulmadan yapılan yeni bölgesel ve kentsel planlama çalışmalarına karşı itirazlarda bulunacaklarını kaydediyor…
Seçilmiş yetkilileri, Trakya’nın korunması için göreve çağıran platform, su kaynakları, iklim değişikliği ve kuraklık, Trakya’ya açılmakta olan yeni sanayi alanları ile madencilik faaliyetlerinin bölgeye etkisine dikkat çekiyor.
Yalnızca bireyleri değil, barolar, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarını da bu mücadelede bir araya getirme çağrısında bulunulurken, Nükleer Santral Karşıtı Platform kurulması kararı ile Trakya’daki çevreyi koruma çabalarının, örgütlü bir yapıya kavuşturulması hedefleniyor…
Trakya Bölgesi’nde nükleer santral yapılmasına karşı çıkmak, dünyada henüz hiçbir ülkenin risklerini tamamen ortadan kaldıramadığı tehlikeli endüstriye izin vermemek amacıyla bir Nükleer Santral Karşıtı Platform kurulması, bölgenin korunması yolunda oldukça önemli…
Bölgedeki yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, üniversiteler ve halkın katılımıyla Trakya’nın geleceğini tehdit eden durumlara karşı toplumsal bir dayanışma sağlanarak, topraklarımızı korumak için 102 yıl önceki işgale karşı verilen kurtuluş mücadelesindeki birlik, direniş ve dayanışma ruhuna yeniden ihtiyaç var…